Hollywood’a yogayı tanıtan kadın...
Yaklaşık 2500 yıllık erkek-egemen bir kültürel miras, son yüzyılda şaşırtıcı bir şekilde kadınların tercih ettiği bir egzersiz sistemine dönüştü. Yoga, her ne kadar kökeninde erkeklerin uyguladığı ve yaydığı bir manevi yol sayılsa da modern toplumda uygulayıcı kitlesinin çoğunu kadınlar oluşturuyor. Yoganın kadınlar arasında bu kadar rağbet görmeye başlamasının sosyolojik ve tarihî çeşitli sebepleri var. Ancak bu süreçte, Letonyalı aktris Eugenie Peterson’un hayatı, yogayla tanışması ve yoga bilgisini Hindistan dışına aktarması ezberbozan bir nitelik taşıyor.
KRISHNAMURTI VE TEOZOFİ DERNEĞİ
Rus ve İsveç asıllı bir aileden gelen Eugenie 1899 yılında Çarlık Rusya’da doğmuştur. Çocukluğunda annesinin aktrisliğinden çok etkilenir ve onun gibi, kendisini tiyatroya adar. Bolşevik Devrimi’nin akabinde, 1920 yılında Berlin’e yerleşir ve Avrupa turnelerine çıkar. 1926 yılında katıldığı bir spiritüel kongre tüm hayatını değiştirecektir…
Bu kongre, dönemin meşhur manevi örgütlerinden olan Teozofi Derneği’nin yeni ve genç öğretmeni Jiddu Krishnamurti’nin tanıtımına ev sahipliği yapar. Krishnamurti, yıllar içerisinde dünyanın önde gelen filozoflarından sayılacaktır. Eugenie’nin katıldığı bu toplantıda ise Dernek başkanı tarafından “tarihte çok nadir görülen manevi varlık” olarak ilan edilir.
Dünyanın çeşitli noktalarından gelen dört binin üzerinde katılımcıyla, dört gün boyunca süren kongre, katılımcılar için adeta dinî bir uyanış gibidir. Ateş etrafında daireler oluşturarak oturan topluluk, Krishnamurti’nin Ateş Tanrısı Agni’ye mantralar okumasına, sonra da manevi konuşmalar yapmasına şahit olur. Kalabalığın içindeki Eugenie, kendi sözleriyle “Krishnamurti’nin, başka hiç kimsede görmediği ilahî karakteri”nden oldukça etkilenir. Meditasyonla da ilk defa bu kongrede Krishnamurti sayesinde tanışır.
HİNDİSTAN’A YOLCULUK
Eugenie, 1927 yılında ilk kez Hindistan’a gider. Dört aylık yolculuğu sırasında on yedi farklı yer gezer, yerel ailelerle kalır ve Hint âdetlerini benimser. Hayatını Hindistan’a adamaya söz verir. Avrupa’ya döndükten iki sene sonra tekrar Hindistan’a yolunu düşürür. Bu sefer alt kıtanın güney bölgesinde kalır. Klasik Hint danslarını öğrenir. 1930 yılında gösterime girecek olan “Sher-e-Arab” adlı filmde Indra Devi ismiyle başrollerden birini kabul eder. Artık Hindistan’da “Hint televizyonunun yükselen yıldızı” olarak tanınmaktadır. Aynı yıl, Bombay’daki Çekoslovakya Konsolosluğunun ticaret ateşesiyle evlenir ve artık hayatı Hindistan’da devam edecektir.
Artık Indra Devi adıyla bilinen Eugenie, sonraki yıllarda Hindistan’ın en büyük dinî kutlaması olan Kumbh Mela’ya katılarak fiziksel yoganın örnekleriyle tanışır. Kutlamada yer alan bazı münzevilerin (sadhular) baş duruşunda yarım saat beklediklerini gördüğünde, kendi önyargılarıyla yüzleşir. O güne kadar yogayı sihirli bir şifa pratiği veya şamanik bir ritüel gibi görmüştür. Artık önünde yogaya dair bildiklerinden oldukça farklı ve etkileyici bir başka kapı aralanır.
FİZİKSEL YOGA ÖĞRENİMİ
Yıllar sonra bir gün Indra, hasta düşen yakın bir arkadaşını yoga ile şifalandırır. Bu tekniği Moskova’daki çocukluk yıllarında okuduğu bir kitaptan öğrenmiştir. Arkadaşını iyileştirir ama kendisi hastalanır ve kendi hastalığı yaklaşık dört sene sürer. Bir türlü düzelmeyen kalp rahatsızlığı için şifa arayışı, yine yogik şifa yöntemini uygulayan bir tıp öğrencisinin yardımıyla sonlanır. Yedi günde iyileşen Indra, kendisini tamamen yoga çalışmalarına vakfeder. Öncelikle, dönemin önde gelen öğretmenlerinden Swami Kuvalayananda’nın derslerini takip eder. Burada derin ve ritmik nefes yöntemleriyle yoga pozlarını uygulamayı öğrenir. Ancak eşinin görevi nedeniyle Hindistan’dan ayrılmak zorunda kaldığında yoga eğitimi yine sekteye uğrar.
Kısa süreli Avrupa molası ardından Hindistan’a döndüğünde, günümüzde modern yoganın babası kabul edilen efsanevi üstat Krishnamacharya ile çalışma hayaliyle Mysore Sarayı’na gider. Kralın ısrarları üzerine, pek de istemeyerek Indra’yı öğrencisi olarak kabul eden Krishnamacharya, kendisine geleneksel ve disiplinli bir öğrenim yolu gösterir. Öncelikle yoganın etik kurallarına uymak zorunda kalır; günlük rutinleri, yedikleri, kıyafetleri tamamen guru Krishnamacharya’nın belirlediği şekildedir. Indra, günde üç kere - sabah, öğle ve akşam - yoga pozlarını uygular. Birkaç aylık eğitimin ardından, yine eşinin görevi için Çin’e gitmek zorunda kalır. Gurusu, Indra’nın tahmin ettiğinin aksine, hem buna izin verir, hem de kendisine Çin’de yoga öğretme görevini yükler.
KITALARARASI ÖĞRETMEN
Japonya işgali altındaki Şangay’daki ilk yoga okulunu açan Indra, bölgedeki üst düzey Amerikan bürokratlarının hanımlarına yoga dersleri vermeye başlar. Kocası bu durumdan hoşnut olmadığı için yoga eğitmenliğini kızlık adıyla sürdürür. Yedi sene üzerinde devam ettirdiği yoga stüdyosunda yoga egzersizleri ve yogik beslenme düzeniyle katılımcıların şifalanmasına yardımcı olur ve Şangay’dan ayrılır.
1947 yılında Kaliforniya’ya geldiğinde, Los Angeles’ın Batı Hollywood bölgesinde bir yoga stüdyosu açar. Eğlence sektörünün önde gelen isimlerine yogayı tanıtır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’de oldukça yaygın görülen anksiyete (yoğun endişe hali) için yoganın fayda sağlayacağına inanır ve takip eden yıllarda sağlık ile yoga ilişkisi hakkında üç kitap yazar. Kitaplarının tüm ülkeye tanıtımını ise Hollywood yıldızı olan kadın öğrencileri yapar.
Comments