top of page
Yazarın fotoğrafıGülnihal Özdener

Doğru karar nasıl verilir?

Hindistan’ın destanlarını süsleyen efsanevi savaşçı Arcuna'nın savaş alanında yaşadığı ikilemin hikayesini duydunuz mu?

Hindistan’ın bağımsızlık sürecindeki baş lider, şiddetsiz direnişin sembolü Mahatma Gandhi’yi bilmeyen yok. Ülkesini Britanya hakimiyetinden kurtarmaya çalıştığı haklı mücadelesinde Gandhi’ye rehberlik eden bir kitap vardı; bu öyle etkili bir kitaptı ki, ilk kez üniversite yıllarında varlığından haberdar olması üzerine yaşadığı utançla İncil ve Kur’an’ı da okumasına vesile oldu.


Mahatma Gandhi, daha yirmi yaşına girmeden hukuk fakültesinde okumak için Londra’ya gitmişti. Sonraki yıllarda küresel spiritüalizmin temelini oluşturacak yoğun felsefi ve metafiziksel tartışmaların merkezi olan Teozofi Derneği’nin kurucuları ve üyeleriyle tanıştı. Okült akımların öncüleri arasındaki bu isimler Güney Asya felsefe, bilim ve inanç sistemlerine muazzam derecede meraklıydılar. Teozofistler bir gün, Gandhi’den Sanskrit dilinde yazılmış bir metinde geçen bazı kelimelerle ilgili yardım istediler. Böylelikle Gandhi, kendi kültürünün temelini oluşturan en önemli eserlerden biriyle ilk defa tanımış oldu: Bhagavad Gita.


SAVAŞÇI ARCUNA

Gita, Hindistan’a ait iki büyük destandan biri olan Mahābhārata’nın içerisinde geçer. Bu destanın baş kahramanlarından biri de Arcuna’dır. Kendisi mükemmel bir savaşçıdır; kusursuz bir odaklanma kabiliyetine ve kıyaslanamaz bir kuvvete sahiptir. Bu yüzden dönemindeki tüm savaşçıların önüne geçmiştir. Bir kıssada, Arcuna ve akranlarının öğretmeni, bir ağaca tünemiş kuş figürünü ok ile tam gözünden vurmalarını ister. Öğrencilerin her birine hedefte ne gördüklerini sorar. Her biri farklı bir şey görmektedir: Kuşu ve hedef tahtasını, kuşu ve kuyruğunu, kuşu ve gökyüzünü, kuşu ve bulutları… Öğretmen her birinin cevabı üzerine hazır olmadıklarını ve kenara çekilmelerini söyler. Sonunda Arcuna gelir, öğretmen sorar, “Ne görüyorsun?” Arcuna cevap verir, “Kuşun gözünü.” Bunun üzerine öğretmen Arcuna’nın oku atmasına izin verir ve Arcuna kuşu gözünden vurur.


Tanrı Krişna ile Savaşçı Arcuna arasında geçen diyalogu konu alan Bhagavad Gita, “Tanrı’nın Şarkısı” anlamına gelir. Gita’da, Kurukşetra Savaşı’nda düşman taraflar haline gelen iki akraba aile anlatılır. Arcuna, bu ailelerden birinin mensubudur. Akrabalarının kanını dökeceği için büyük bir kararsızlığın içine düşer. Savaşmak istemez. Arabacısı olarak savaş alanında Arcuna’ya eşlik eden Tanrı Krişna, ona görevlerini, ait olduğu asker sınıfı sebebiyle üzerinde taşıdığı sorumluluklarını hatırlatır. Vazgeçmek, yarı yoldan dönmek, geri çekilmek gibi ihtimaller Arcuna’nın tüm varoluşuna ters düşeceği için Tanrı Krişna, onu savaşması için cesaretlendirir.


EYLEMLERİN MEYVESİ VE DOĞRULUK

Manevi kurtuluşa giden yol, Gandhi’ye göre, bu dünyadan geri çekilmek değil, kişinin görevlerini kararlılıkla yerine getirmesidir. Arcuna, savaşı kazanmak için savaşmadı. Savaşması gerektiği için savaştı. Yapması gereken her şeyi yaptı. Gita’nın ortaya koyduğu yoga tanımı da bu şekilde: Eylemde hüner! Eylemin gerçekleşebilmesi için doğru bilgi, doğru karar ve doğru davranış önkoşul. Gandhi’nin Gita’nın verdiği mesajlar içerisinde en önem verdiği noktalardan biri de şu: Tüm eylemler, bireyin şahsi kazanç veya kayıplarından öte, bütünün hayrı için ve büyük bir adanma içerisinde yapıldığı zaman doğru eylem sayılır. Birey amellerini yerine getirir ama yaptım demez; sonucunun meyvelerini sahiplenmez. Sadece ezeli ve ebedi döngü içerisinde yapması gerekenleri yapar.


Hindistan’ın kurtuluş politikasında Gandhi’nin çeşitli mücadele alanları vardı. Britanya yönetimine karşı sivil itaatsizliği ve barışçıl protestoları teşvik etti. Ülkesine yayılmış siyasi, sosyal ve dini haksızlıkları, Hint felsefi sistemleri içine işlemiş olan doğruluk (satya) ve şiddetsizlik (ahimsa) ilkelerini birleştirerek çözmeye gayret gösterdi. Çabasının meyve vermesini beklemeden sadece adanmayla, emekle, doğrulukla, sevgi ve iyi niyetle ülkesini kurtuluşa götürdü. Bu süreç içerisinde altı sene hapis de yattı. Otobiyografisinde, hayatı boyunca “doğruları deneye tâbî tuttuğu”nu anlatır.


BİLİNÇ DEĞİŞMEDEN TOPLUM DEĞİŞMEZ

Dürüst siyaset diye bir şey mümkün mü? Gandhi’yle neredeyse aynı dönemlerde yaşayan Hintli düşünür Jiddu Krishnamurti, dünyanın dört bir yanında siyasetçilere neden bu kadar büyük bir güven duyulduğunu sorgulardı. Ona göre, toplumdaki her bir bireyin bilinç düzeyinde değişim olmadığı sürece, sosyal değişim de mümkün değildi. Bireylerin bilinç düzeyleri aynı kaldıkça, sosyal değişime yönelik her türlü girişim Krishnamurti’nin tabiriyle “dış semptomları gidermeye çalışmak, yama yapmak”la eşdeğerdi; çünkü her değişim girişimi, bireylerin tutunduğu değerlerin farklılığından dolayı bir ayrışmayı, bölünmeyi ve dağılmayı da beraberinde getirecekti.


İnsan hayatının ekonomik, dini, siyasi, sosyal, ailevi, bireysel her alanını kapsayabilecek bir çözüm mümkün mü? Krishnamurti cevabını sunmadığı sorularıyla bilinen bir isim; bireyleri sorgulamaya, düşünmeye davet ediyor. Siyah-beyaz cevapların olmadığı, her kararın ve seçimin öyle ya da böyle ayrıştırıcı olacağını vurguluyor. Ve ekliyor: Eksiksiz, psikolojik olarak yeterli, zihinde ve kalpte aynı olunduğunda, ancak o zaman hayatın içinde doğru eylemler yer bulabilir.





5 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page