Doktorunuz, bir yakınınız veya bir sosyal medya fenomeninin tavsiyesiyle diyelim ki yogaya başlamaya karar verdiniz. Gittiğiniz yoga salonunda bazı resimler, heykeller, yazılar dikkatinizi çekti ama ne anlama geldiklerini bilmiyorsunuz. Giriş alanında hoş bir tütsü kokusu, belki hafif bir müzik… Derse girdiniz. Tecrübeniz olmadığı için ne ile karşılaşacağınıza dair herhangi bir fikriniz yok. Odadaki herkes, eğitmenin yönlendirmesi üzerine hep bir ağızdan üç kere “ommm” dedi. Belki bu “ommm”ların hemen ardından yine eğitmenin öncülüğünde bilmediğiniz bir dilde şarkı veya şiire benzer bir şeyler söylendi. Sonra fiziksel egzersizler, belki biraz da odaklanma ve nefes çalışmaları yapıldı. Dersin bitiş işareti de yine bir “ommm” ve hemen peşine söylenen “şanti şanti şantihi” sözüydü.
NEDİR BU “OMMM”?
Bazen “aum” diye de anılan “om” hecesi, dünyanın dört bir yanındaki yoga derslerinde duyabileceğiniz bir sestir. Hindu inançlarına ait en kutsal sözlerden biridir. Sadece Hinduizm değil Buddhizm, Cainizm ve Sih inancında da oldukça önemli bir yeri vardır. Mutlak olan, değişmeyen, “ezeli ve ebedi” sayılan varlığın sembolüdür. Her türlü ritüelin, duanın, ibadetin başında ve sonunda “om” okunur. Sonsuz devinim halinde olan evrenin çıkardığı sestir “om”; dünyayı yaratan ilksel titreşimdir.
Hindu sosyal ve dinî hayatını düzenleyen, tarih boyunca Güney Asya’ya hakim krallıkların çoğunda kabul gören Manu Kanunları’nda “om” hecesinin mutlaka her törenin başında ve sonunda okunması emredilir. Bu okunuş üç ölçüde yapılır. Her bir ölçü kutsal metinler olan Vedaları temsil eder ve “om” hecesi üç tanrı halinde bu evrende tezahür etmiştir: Brahma, Vişnu ve Şiva. “Om”un “a-u-m” seslerine ayrılması da bu sebeptendir. Om, sonsuz bilgidir, nefesin özüdür, kurtuluşa ermiş olandır.
KÜLTÜREL VE DİNÎ MELEZ: YOGA
Günümüzdeki modern yoga uygulamaları melez bir yapıya sahip. Bu melezlemenin temelini, Hint kökenli öğretmenlerin hayatlarında yer etmiş kültürel ve dinî uygulamalar oluşturur. Bu temelin üzerine, Hindistan’ın Britanya sömürgesi olarak geçirdiği yaklaşık yüzyıllık bir döneme ait Avrupai yaklaşımlar ve edinimler eklenir. Böylelikle fiziksel egzersizler, tıbbi araştırmalar ve askerî dayanıklılık uygulamaları modern yoganın ayrılmaz birer parçası haline gelir.
Melez yapının Hindistan dışına çıkması ve yayılması İngilizce, Fransızca, Almanca gibi Avrupa dilleriyle mümkün olur. Malum, sömürgeci düzenin kendi dilini iyi öğrettiğini biliyoruz. Bu yüzden Güney Asyalı gurular, akıcı İngilizceleri ile birinci ağızdan Avrupa’da ve Kuzey Amerika kıtasında yogayı öğretmeyi ve yaymayı başarırlar. Tabii bu aktarım sırasında bir yandan anlam ve derinlik kayıpları yaşanır, diğer yandan da kültürel alışverişler sürdükçe yeni eklemeler söz konusu olur.
ANLAMINI BİLMEDEN YAPTIKLARIMIZ
2023 yılına geldiğimizde, bu melez yapının 100 milyar doları aşan küresel bir endüstri yarattığını görüyoruz. Kıyafetleri, malzemeleri, tatilleri, eğitimleri, okulları, yarışmaları ve festivalleri derken, özellikle de kültürel çeşitliliğin yoğun olduğu metropollerde yoganın varlığından bihaber kalmak neredeyse imkansız. Ancak bu endüstriyel melezleme, kapitalist birçok akımda olduğu gibi düşünmeyi, eleştirmeyi ve akla uygun olmayanı reddetmeyi de aynı derecede imkansız kılabiliyor.
Bir yoga eğitiminin tamamlanma gününde insanları neden tanrı heykelleri önünde yuvarlanmak zorunda bırakırlar? Sıradan bir meditasyon çalışmasında Hindu inancının en kutsal sözlerinin söyleneceği neden bildirilmez? Sağlık bulmak için yoga dersine gelen insanlara neden hiçbir açıklama yapılmaksızın Hindu kutsal metinleri defalarca okutulur? Bazı stüdyolar ve yoga eğitmenleri, sundukları bilgilerin tarihî ve kültürel altyapısına yeterince hakim olmadıkları için yoga öğrenmeye gelenleri bu tür temelsiz uygulamalara sürüklüyor. Hem Türkiye’de hem de dünyanın genelinde bu sorunu görmek mümkün. O halde, özellikle ülkemizde en çok tartışılan ve tartışılması gereken konularından biri olan sekülerlik neden yoga alanında pek anılmıyor?
SEÇİCİ SEKÜLERLİK
Modern yoganın içindeki potansiyel dinî ögeler, ABD’nin Kaliforniya eyaletinde 2015 yılında görülen bir davaya konu oldu. “Encinitas Okulu Yoga Davası” adıyla bilinen dava, okullarda Hinduizm’in dayatıldığı ve çocukların inanç özgürlüğünün engellendiği şikayetiyle Hristiyan veliler tarafından açıldı. Mahkeme, davaya konu olan okullardaki yoga derslerinin dinî hiçbir kavram veya uygulama içermediğine, dolayısıyla da “tamamen seküler” olduğuna karar verdi. Yapılan incelemeye göre bu dersler herhangi bir antrenman rutini gibi sürdürülüyordu.
Ülkemizde ise yoga alanından Herkes için Spor Federasyonu (HİS) sorumlu. Türkiye’de yoga stüdyosu açmak isteyen eğitmenler, federasyonun sunduğu birinci kademe eğitimden geçmek ve yine federasyonun hazırladığı talimata uygun bir şekilde stüdyosunu hazırlamakla yükümlü. Bu talimatta da oldukça seküler bir şart mevcut: Yoga salonlarında ilahi müzikler, dinî obje, resim ve heykellerin bulunmaması.
Comments