Bir kültüre ait temel değerler nedir? Toplumun can damarı sayılan, ortadan kalktığı takdirde o topluma ait bireylerin de adeta yok olacağı, hayatlarındaki tüm anlamın yitirileceği değer ne olabilir?
Emperyalist güçlerin boyunduruğu altına giren yerli halklar bu yok oluşu, tükenişi yaşadılar. “Kızılderili” adını ülkemizde duymayan yoktur. Bu ifade, günümüzde ABD ve Kanada sınırları içerisinde kalan yerli halklara, ten renklerinden dolayı konulan ırkçı bir adlandırmadır. Özellikle eski Hollywood filmlerinde “Kızılderililer” vahşi, kafa derisi yüzen, kana susamış, alkolik, saldırgan, hak hukuk tanımayan şeklinde tasvir edilir. Ve bunun tam aksine “beyaz adam” onurludur, medenidir, soğukkanlıdır; hakkı olanı alır, korur.
BÖL, PARÇALA, YÖNET
Hollywood’daki etnik temsil yanlışlarını düzeltmekten ziyade, bu halkların kimlik algısına dair yeni yanlışların yapılmasını engellemek, “kızılderili” diye anılan yerlilerin kültürel değerlerini bilmek, tanımak, belgelemek ve korumak akademik açıdan antropologların, etnografların görevidir. Tabii her alanda olduğu gibi antropolojide, yani insanlık bilimi alanında da emperyalist istihbarat bağlantılarını görmek mümkün. Sonuçta, böl ve yönet mantığını uygulamaya geçirmek için bölünecek ve yönetilecek grupların değerlerini anlamak gerekir.
“Güneş batmayan imparatorluklar” küresel hakimiyetlerini o dönemin henüz adı konmamış antropologlarına, etnograflarına borçluydu, ki bunlar da genellikle yerli halkları Hıristiyanlaştırmaya çalışan din adamlarıydı. Bazı ortak kültürel değerlerine rağmen, birbirlerinden çok farklı olan ancak “kızılderili” adıyla tek bir kap içerisine sığdırılan yerli halkların kutsal saydığı her şey “beyaz adam” tarafından tek tek yok edildi. Yerliler, uçsuz bucaksız memleketleri olan Kuzey Amerika kıtasına Avrupalıların ayak bastığı döneme kadar ağırlıklı bir şekilde avcı-toplayıcı olarak yaşıyorlardı. Tarımla kısmen ilgilenmelerine rağmen hayvan yetiştiriciliği yapmıyorlardı.
HAPSET VE KUTSALINI YOK ET
Beyaz adam gelir gelmez kıtayı kendisinin ilan etti ve yerli grupları öncelikle “rezervasyon” adı verilen sınırlı bölgelere hapsetti. Artık kabileler özgürce göç edemiyor, mevsimlere göre yer değiştiremiyordu. Bu kısıtlama, özellikle de birçok kabilenin yaratılış destanlarında yer alan bufaloyla iletişimlerinin kopmalarına sebep oldu. Barış, uyum ve denge öğretileri taşıyan Beyaz Bufalo mitosu, Yaratıcı’nın unutulan tütün çubuğu törenlerini tekrar hatırlatacak bir kadın figüründen bahseder. Arınma için buhar kulübesi, çocuklar için isim töreni, beden-zihin-ruh şifalanması için iyileşme törenleri, yeni akrabalıklar için aileye katılma töreni, erkek ve kadının birleşmesi için evlilik töreni, Yaratıcı’yla iletişime geçerek hayattaki yönüne dair sorulara cevap aranan tasavvur arayışı, halkın refahı için yapılan Güneşdansı töreni… Yaratıcı tüm bunların bilgisini bir kadın vasıtasıyla halka aktarır; bu kadın da Beyaz Bufalo Buzağısı’dır.
Avrupalı, Kuzey Amerika’ya yerleştiğinde öncelikle bufalonun neslini tüketti. Sadece belirli dönemlerde avlanan ve kutsal sayılan bu hayvan, hem bazı kabilelerin varoluş kaynaklarıydı hem de temel besinlerinden biriydi. Daha sonra “vahşileri medenileştirme” çabası içerisindeki sömürgeci sistemiyle yerlilerin kutsal ve kültürel törenlerini, dillerini yasakladı. ABD’deki federal yasa gereği, 1868’den itibaren 5-9 yaş arası tüm yerli çocuklar doğdukları topraklardan koparıldı ve yüzlerce kilometre ötedeki “yatılı okullara” gönderildi. Bu çocukların tamamı kültürel ve dinî açıdan beyazlaştırıldı. Hepsine Hıristiyan isimleri verildi. Yumuşacık geyik derisinden yapılmış mokasenleri ayaklarından çıkarıldı ve beyaz adamın işlenmiş sert deri ayakkabıları giydirildi. Beyaz adamın sloganı ise şuydu: “Yerliyi öldür, insanı kurtar.”
MEDENİYET DEDİĞİN TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR
Kız, erkek tüm çocukların upuzun, örgülü saçları kısacık kesildi. Uzun saç, onlar için Toprak Ana’yı kaplayan uzun bitkileri temsil eder. Uzun saç hayattır, kuvvettir, onurdur, geçmişten bugüne aktarılan bilgeliktir, ataların mirasıdır. Bir makas darbesiyle hepsi ellerinden alındı. Kendi dilini konuşan çocukların ağızlarına sabun tıkıldı, günlerce aç bırakıldılar. Kendi ailelerinin, kabilelerinin desteği olmayan çocuklar zaman içerisinde birbirlerine de düşman kesildiler. Hastalandılar, intihar ettiler, öldüler, öldürüldüler. “Ehlileşmeyen” çocukların hem okul çalışanlarından hem de birbirlerinden gördükleri fiziksel, zihinsel ve cinsel istismarın travmatik izleri, nesiller boyu aktarılarak bugüne kadar geldi.
2021 yılında Saskatchewan’daki (Kanada) eski bir yatılı okulun arazisinde yüzlerce çocuğun bedenine ait isimsiz mezarların bulunması günümüze kadar uzanan zulmün kanıtlarındandır. Büyükanneleri ve büyükbabaları bu okullarda yetişmiş torunlar, bugün önemli günlerde bir araya gelerek atalarına ait hikayeleri paylaşıyor ve birbirlerinden manevi destek alarak yüzlerce yıldır devam eden acılarını dindirmeye çalışıyorlar.
SENİN TATİL KAÇAMAĞIN, ON BİNLERCE KİŞİNİN VARLIK SEBEBİ
Yatılı okullar günümüzde de halen varlığını sürdürüyor. Ancak rezervasyonların içerisinde kalan bu okulların büyük bir kısmının kontrolü artık yerli halkların yönetiminde. Eğitimle birlikte kendilerine ait kültürel ve kutsal değerleri de korumak için aldıkları bazı önlemler var. Bu önemlerden biri de kendi şaman törenlerinde kullandıkları peyote kaktüsünün korunmasına yönelik. Aynı Kuzey Amerika’daki bufalo gibi, peyote de Orta Amerika’daki yerli grupların törenlerinin ve tüm bireysel varlıklarının tam kalbinde yatan bir bitki. 1600’lerde tamamen yasaklanmıştı ve 1990’lara kadar da kullanımı yasak kaldı. Ta ki “Peyotizm” olarak da bilinen Amerikan Yerlileri Kilisesi’ne özel izin çıkana kadar.
Şimdi düşünün, bir halkın tüm varlığını tanımlayan ve sınırlı bir coğrafyada yetişen bir bitki, bu halkla alakası olmayan bireylerce keyfi sebeplerle tüketilirse gelecek nesillerine ne kalır?
コメント